GECE
 Gece; çirkinlerin annesi
Sabahın aşığı, güneşin düşmanı
Sırdaşım gece
Haydi örtün üstüme
dilimde tek hece
 
Gece; sonsuzluğun emaresi
Yüreğimin sancısı
Evsizlerin titrek güzel bacısı
Durma Sokul yanıma 
Hasretimin goncası
 
Gece; sığındığım liman 
Sensizlik harp duman
Avaz avaz suskunluğum
Kuş ölümüm, mahzun sevdam 
Nasılsın?
 
                   Kadir Ulutaş..



Ferman’ım
Kendimi bazen 25.saatte hissederim
Gözümün önünden kalabalıklar geçer gider
Ben ise sadece sana kilitlenmişim
Ve kendimi vereceğin hükme bırakırım
Beni koyacağın sensiz hücreye..

                                                                             Ali osman akış

Her İnsanın Bir Şiire İhtiyacı Olduğunu Kanıtlayan 15 Şiir

1. Ah Muhsin Ünlü

Ah Muhsin Ünlü
ayakkabılarını kapımın önünde görmeyi istiyorum! çünkü bu, seni seviyorumun içine nal salmak demektir ve hareketinin bana durduğunu akla uydurur. oysa seni sevmem toplumu meşru kılar ve gitmen beni dile indirger sevgilim

2. Ali Lidar

Ali Lidar
adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde
yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu
otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime
anne dedim, hadi çay koy da içelim..

3. Didem Madak

Didem Madak
seni sevince pazara çıktım sevinçten enginar aldım “süper enginarlar” diye bağıran adamdan
oturup ağladım sonra, şaşırdın.
bu “süper” oluşta canımı acıtan bir şeyler vardı.
canımın acısıydın.

4. Nilgün Marmara

Nilgün Marmara
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.

5. Tarık Tufan

Tarık Tufan
gidelim buradan. senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim. hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim. ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna. sarılalım diyecektim az kalsın. içimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların… tamam sustum.

6. Kaan İnce

Kaan İnce
usulca giderim güneş gibi
batı kapısından bu kentin,
zaman kıskacına altı köşeli

7. İbrahim Tenekeci

İbrahim Tenekeci
eline sağlık tanrım leyla çok güzel olmuş
tanrım eline sağlık, dünya da güzel olmuş
keşke biraz ölmesem.

8. Ülkü Tamer

Ülkü Tamer
iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

9. Ece Ayhan

Ece Ayhan
geceleri galata’da gülerken bacaklarımız uzamış
alıştık artık ölüme
diyeceğim şu ivan milinski: ölüm için ayırdık geceleri gülerken
galata’da

10. Turgut Uyar

Turgut Uyar
biliyorum gemiler götüremez
neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini
örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi
ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi
geyikli gecenin karanlığında..

11. Batuhan Dedde

Batuhan Dedde
tinypic.com
soğuk bir merminin yolunu kaybettirecek
kadar gece bakıyor gözlerin.
seni düşünmek;
sıklıkla tercih ettiğim bir intihar yöntemi.

12. İsmet Özel

İsmet Özel
onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize. bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

13. Ahmet Telli

Ahmet Telli
hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun  adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada  esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.  çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

14. Arif Damar

Arif Damar
biz güldük önce onlar gülümsedi
papatyaları andık.

15. Cahit Zarifoğlu

Cahit Zarifoğlu
ve hepsi başlarını kaldırdılar ve hemen ellerinin gölgesi düştü yüzlerine karmakarışık belirsiz uzun geçti ve geçti gölgesi zerdüştün ayaklarından bir kartalın

16. Yabancı Şair Bonusu: Edgar Allan Poe

Yabancı Şair Bonusu: Edgar Allan Poe
ve, bu çiçeklerin hepsi benimdi.
ah, fazla parlak bir düş uzun sürmek için
ah, yalnızca kararmak için yükselen.
yıldızlı umut. 

Varlık Dergisi: Eylül 2012

Dosya: “Metin Altıok Şiiri: Hümanist Yıkım ve Etik Toplumculuk” – Mustafa Şerif Onaran, İsmail Mert Başat, Ahmet Telli, Yaşar Güneş, Z. Betül Yazıcı
 Gündemi: “80. Yıldönümünde  Devrimi” – Yusuf Çotuksöken, Betül Çotuksöken
Yazılar:  ve Roman (Gürsel Korat) – New York Budur! (Hasan Bülent Kahraman) – Kuzey (Haydar Ergülen – 21. Yüzyıl Öncesinde Kadın Edebiyatçılarımız (Tuncer Uçarol) – Talat Sait Halman’ın Şiirlerinde Divan Şiiri Nazım Biçimleri (Türkan Yeşilyurt) – Okültizm Yükselirken I (Çetin Yiğenoğlu) – İstanbul’un Öyledir Baharı (Adil İzci) – Bir Yeraltı Şarkısı (Hakan Bilge) – Not Defteri (Hüseyin Yurttaş) – Çevirdim Dilim Yandı (Tozan Alkan) – Yeni Şiirler Arasında (Enver Ercan) – Yeni Öyküler Arasında (Hatice Meryem)
Şiir: Tahir Abacı, Arife Kalender, Hüseyin Peker, , Yavuz Türk, Nurduran Duman, Necdet Dümelli, Serdar Seren, Cevahir Bedel
Öykü: Sezer Ateş Ayvaz, Mavisel Yener, Ceyda Akartuna
Varlık Kitaplığı: “Roman Kurgusu ve Yapısal Çözümleme” /  (Osman Kahraman) – “Bir Delinin Ot Defteri” / Küçük İskender – (Deniz Cansever) – Issız / Cenk Gündoğdu (Şeref Bilsel) – Barış Acar ile Söyleşi (Ebru Tönel) – Nilüfer Açıkalın ile Söyleşi (Melike Belkıs Aydın) – Yusuf Çotuksöken ile Söyleşi (Ege G. Burçak) – Şairin Zihin Tarihi / Hilmi Yavuz (Nihan Kaya) – Flanör  / Derl: Hüseyin Köse (Hasan Aksakal) – Aşık Kemiği / Albertine Sarrazin (Hande Koçak) – Şiir Günlüğü (Gültekin Emre) – Yeni Yayınlar (Reyhan Koçyiğit) – Şimdi Haberler (Gülce Başer)
Varlık bu ay da Anlar/Zamanlar, Günler Geçer, Not Defteri, Çevirdim Dilim Yandı, Şiir Günlüğü köşeleri, Semih Poroy’un çizimleri ve son çıkan kitapların tanıtıldığı Varlık Kitaplığı bölümüyle okurlarıyla buluşuyor.

Göğsünüzden Kalbinizi Sökecek 27 Edip Cansever Şiiri

 
İkinci Yeni şiir akımının en önemli temsilcilerden birisi olan Edip Cansever'in şiirleri, sözleri bazen tek cümlede, tek satırda sizi olduğunuz yerden alıp mavi bir dünyaya götürebiliyor. Bazen de kalbinizi derin acılara sürüklüyor. O veya bu şekilde okunduğunda insanların duygularına dokunan Edip Cansever şiirlerini derledim. Sizler de yorumlarda başka dizelerle katkıda bulunursanız memnun olurum.

1. Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe

Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe

2. Dağınık!

Dağınık!

3. Ah

Ah

4. İnsan olma meselesi

İnsan olma meselesi

5. On

On

6. Varlık meselesi

Varlık meselesi

7. Acı gerçek

Acı gerçek

8. Unutulmak

Unutulmak

9. Yüzümü size çeviriyorum

Yüzümü size çeviriyorum

10. Hiç tüketilmeyen bir otobüs durağı

Hiç tüketilmeyen bir otobüs durağı

11. Yabancılaşmak

Yabancılaşmak

12. Sevin ki her şey olur

Sevin ki her şey olur

13. Gülmek

Gülmek

14. Mutluluk

Mutluluk

15. Küçücük bir yürekle...

Küçücük bir yürekle...

16. Mavi

Mavi

17. İçinden doğru sevdim seni

İçinden doğru sevdim seni

18. Yalnızlık kimin icadı?

Yalnızlık kimin icadı?

19. Yerçekimli karanfil

Yerçekimli karanfil

20. Çocukluk

Çocukluk

21. Papatya falı

Papatya falı

22. Her sevda

Her sevda

23. Saate bakmak

Saate bakmak
10,23,24,25 fotoğraflar kaynak: maverakusu.tumblr.com/

24. Acılarla dolu mektup

Acılarla dolu mektup

25. Sensizlik

Sensizlik

26. İndirin silahları

İndirin silahları

27. Acı gerçek

Acı gerçek
 



BEN SANA MECBURUM 
Ben sana mecburum bilemezsin 
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum 
Büyüdükçe büyüyor gözlerin 
Ben sana mecburum bilemezsin 
İçimi seninle ısıtıyorum. 
 
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor 
Bu şehir o eski İstanbul mudur 
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor 
Sokak lambaları birden yanıyor 
Kaldırımlarda yağmur kokusu 
Ben sana mecburum sen yoksun. 
 
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur 
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur 
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan 
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu 
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından 
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman 
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu 
 
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor 
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor 
Durup köşe başında deliksiz dinlesem 
Sana kullanılmamış bir gök getirsem 
Haftalar ellerimde ufalanıyor 
Ne yapsam  ne tutsam nereye gitsem 
Ben sana mecburum sen yoksun. 
 
Belki haziran  da mavi benekli çocuksun 
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor 
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden 
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun 
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor 
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin 
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor 
 
Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Bu kurtlar sofrasında belki zor 
Ayıpsız   fakat ellerimizi kirletmeden 
Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Sus deyip adınla başlıyorum 
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin 
Hayır başka türlü olmayacak 
Ben sana mecburum bilemezsin. 
          Attila İLHAN
 
 
 
ÜVERCİNKA
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu  
                                                              kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
                           Afrika dahil
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
                           Afrika dahil
Senin bir havan var beni asıl saran o 
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
                           Afrika dahil
Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse  
                                                  değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna 
                                                            diziyorlar
Bütün kara parçalarında
                            Afrika dahil
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
                           Afrika hariç değil
Cemal SÜREYA
 
 
 
 
ÖPÜŞ TADINDA
 
Bir şiir
Tek bir şiir yazmalıyım
Uyağı rüzgâr olan
Yağmura bürünmüş soluğu
 
Bir gün
Tek bir gün kalmalı
Benden kalacaksa geriye
Bir öpüş tadı dudağımda
 
Ve bir öpüş tadında
Olmalı o şiir de
 
 
 
 
Ahmet UYSAL
CIGARAYI ATTIM DENİZE 
Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüyoruz 
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir akdeniz şehri çıkabilir içinde
Alıp yaracak olsa yüreğini
Şimdi bir güvercinin
Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir 
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun
Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cıgara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu
1954 
Cemal SÜREYA 
(Üvercinka)
SAN 
Kırmızı bir kuştur soluğum 
Kumral göklerinde saçlarının 
Seni kucağıma alıyorum 
Tarifsiz uzuyor bacakların
Kırmızı bir at oluyor soluğum 
Yüzümün yanmasından anlıyorum 
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa 
Dörtnala sevişmek lazım. 
  
Cemal SÜREYA
AKŞAM ERKEN İNER MAHPUSHANEYE  
  Akşam erken iner mahpushaneye.
  Ejderha olsan kar etmez.
  Ne kavgada ustalığın,
  Ne de çatal yürek civan oluşun.
  Kar etmez, inceden içine dolan,
  Alıp götüren hasrete.
  Akşam erken iner mahpushaneye.
  İner, yedi kol demiri,
  Yedi kapıya.
  Birden, ağlamaklı olur bahçe.
  Karşıda, duvar dibinde,
  Üç dal gece sefası,
  Üç kök hercai menekşe...
  Aynı korkunç sevdadadır
  Gökte bulut, dalda kaysı.
  Başlar  koymağa hapislik.
  Karanlık can sıkıntısı...
  "Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri,
  Bense volta'dayım ranza dibinde
  Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
  Gülünç, acemi, çocuksu...
  Vurulsam kaybolsam derim,
  Çırılçıplak, bir kavgada,
  Erkekçe olsun isterim,
  Dostluk da, düşmanlık da.
  Hiçbiri olmaz halbuki,
  Geçer süngüler namluya.
  Başlar gece devriyesi jandarmaların...
  Hırsla çakarım kibriti,
  İlk nefeste yarılanır cıgaram,
  Bir duman alırım, dolu,
  Bir duman, kendimi öldüresiye,
  Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,
  Ama akşam erken  iniyor mahpushaneye.            
  Ve dışarda delikanlı bir bahar,
  Seviyorum seni,
  Çıldırasıya...
                  Ahmed ARİF
AŞKTAN NEFES ALAMADIĞIM O YERDE
Çocukluğumun bahçesiydin sen
bütün bilinen mutluluklardan uzakta,
o sarışın akşam üstlerinde,
ıstırabın eşiğinde...
Nefesim sıkıştığında seni sevmekten
ömrünü okurdum o acı neşede,
boşalırdı ağzımdan o kanlı nefes
sonra çok özlendiği için acımasızca talan edilen
her baharda dönerdim oaraya...
O sarışın akşam üstleri
hiç gitmediğim uzaklardan döndüğüm yer olurdu...
Bilinen bütün mutluluklardan uzakta
kalırdım orada,
kalırdım çocukluğumun bahçesinde,
aşktan nefes alamadığım o yerde...
Cezmi ERSÖZ
BOŞLUĞUNU SOLUDUĞUN HAYAT
Öğrendiğin her şey,
susup arkanı döndüğün,
yenildiğini unutup,
güzelliğini sonuna dek yaktığın herşey
seni senden kurtarmıyorsa
ne anlamı var hayatının sana sevgili...
Masumiyetin kimi zulümden kurtardı, söylesene
Hem bu arzuda onun adı bile geçmez...
İstikbalin sıradan bir ayrıntı
bu telaşta
Ne yapsan göğsünde hayatına yabancı bir zaman
birikiyor...
Borçlu değildin ömrüne üstelik...
Ama ne yapsan boşluğa açılan
bir kapı oluyor hayat,
ne yapsan büyüyor o boşluk...
Ne yapsan suçlu değilsin,
sadece yerçekiminden muafsın...
O derin ıstırabınsa
seni hayata alışmaktan koruyor sadece...
Oysa bu bile umurunda değil...
Geleceğin ellerinde sıcaklığı üşüyen
bir mum sadece... Gördüm...
Geleceğin ellerine yapışan o soğukluk...
Durmadan ömrüne yapışan bu gerçeği soluyorsun sen...
Durmadan o aşkı soluyorsun...
Durmadan ciğerlerini yakan o büyük soğumayı...
Cezmi ERSÖZ

Bu savaş bitti sevgilim.
Yani beni ölmüş bil.
Bir Balat kahvesinde otur
ve kahramanlar büyütmüş memleket hikâyeleri dinler gibi dinle sessizliğimi.
Beni bil lakin ölmüş bil.
Ben senin hayatında toprak gibi enginim sadece,
gökyüzü senin ve oğlunun olsun.
İyi tembihle yavrunu;
kahraman değil
önce mutlu olsun.
Burak Dikoğlu - Pahalı

Derin hasretler ülkesi

Malatya’lı bir kızdı çocuktum ilk sevdiğim
sağlık memurunun kızı ilk manim ilk ezberim
koluma jilet bastım yazın göreyim diye
sevdiğimi demek için tükenmez kalemler öptüm
ona şiirler yazıp tükettim her birini
fotoroman okumakla suçladı geçti beni

hiç bilmezdim fotoromanları halbuki
yüreğim gırtlağımda vardım İstanbullara
seneler sonra gördüm bir sıla ziyareti
büyümüş memur olmuş işgal bankalarında
ordu darbe yapsa diye dua edermiş hatta
utandığım cizlavetler geliverdi aklıma
sevdiğime hamdettim döndüm gurbet eline

muhacir bir kız sevdim fakülte kapısında
başında iffetiyle hunharca copladılar
sınavı kaybedince ona dergi çıkardım
Sezen Aksu dinleyip tekbirler getirirdik
beyaz çitlerle çevrili bir ev istermiş meğer
dergim toplatılırken bir memurla evlendi
cebim tam takır çıktım ağır ceza önüne

evlen benimle diyen bir kız kesti yolumu
endamı küstürürdü kaysı ağaçlarını
serdim kırık kalbimi ayakları dibine
Bağdat bombalanırken topladı çantasını
kalbimi geri verdi döndü baba evine

İstanbul’lu bir kız sevdim İstanbul kadar kadim
dağlarımın pınarları kadar berrak ve serin
adımı söyledi mi taşralıya dönerdim
bir konser çıkışında titreyerek bekledim
bomber montlu bir oğlanla geldi 'meraba' dedi
son paramla aldığım çiçekleri gizledim
bir çingene kızından aldığım çiçekleri
küfredip tepeledim İstiklal Caddesi'ne

komünist bir kız sevdim tabanca gibi kızdı
‘vur beline çık dağa’ öyle devrim öyle dik
coplanırken seyreder İslamcı olsa derdim
Faşizm kahrolmadı İzmir'de taradılar
manşet bile olmadı Hürriyet gastesine

sevdim memur oldular sevdim kurşunladılar
nice hınçlar kavradı nasırsız ellerimi
ne varsa ezberledim asi olan, dik duran
isyandan isyana koştum imkansız şarkılara
sevdiğim kızlar kadar sevdim memleketimi
kaşlarımı patlatan copları bile sevdim
aşklarım kavgalarım tüm geç kalmalarım
sulusepken zil zurna yalnızlıklarım
dualarım marşlarım ağır ceza davalarım
çay tütün yoldaşlarım yasaklı kitaplarım
sevdigim kız seni gördüm sevdiğim her kerede
orada gülüşün, şurada sesin, burada işlemeli hicabın
bir ses vardır her Türkiye çocuğunu çağıran
beni siz eklediniz bin yılın çizgisine

ne vatan kurtarabildim ne sizinle vuruldum
Şeytan’ın siyaseti tuz basarken ülkeme
upuzak diyarlarda kaybolmağa uzandım
kalemimi gömerken dünyanın bir ucuna
oturup bunları yazdım not düştüm gurbetime
dilim pelte annem kürt dilim çınar kekeme
Amerikan askerleri resimler çektirirken
bankalar haciz koydu Lozan'dan baki kalan
yüzyıldır can çekişen atımın terkisine

gurbette bir kız sevdim anasından çeroki
sevemedi bir türlü yaban fakirliğimi
ona ev almak için beyazlara çalıştım
pusulalar satın aldım kıbleyi bulmak için
milim milim yüzerken kalbimin derisini
göğsümdeki çınara dokunup secde ettim
veda ettim yerlime sevdirene hamdettim
sılam emanet olsun Yüceler Yücesi’ne

bir kız sevdim vatanım, türkü yaktı göğsüme
yenilgi kadar eski hürriyet kadar güzel
kendi sürgünlerini budayan çınar gibi
yağmacı duaları altında nefes alır
usul usul çağırır bendeki sürgününü
kökleri Kabe’ye dek uzanır sev der bana
kıyamete kadar sev er kişi niyetine

kıyısında durduğum okyanus kadar derin
derin hasretim derin hasretler ülkesine

0 yorum