Her İnsanın Bir Şiire İhtiyacı Olduğunu Kanıtlayan 15 Şiir
1. Ah Muhsin Ünlü
2. Ali Lidar
3. Didem Madak
4. Nilgün Marmara
5. Tarık Tufan
6. Kaan İnce
7. İbrahim Tenekeci
8. Ülkü Tamer
9. Ece Ayhan
10. Turgut Uyar
11. Batuhan Dedde
12. İsmet Özel
13. Ahmet Telli
14. Arif Damar
15. Cahit Zarifoğlu
16. Yabancı Şair Bonusu: Edgar Allan Poe
yıldızlı umut.
Varlık Dergisi: Eylül 2012
Dosya: “Metin Altıok Şiiri: Hümanist Yıkım ve Etik Toplumculuk” – Mustafa Şerif Onaran, İsmail Mert Başat, Ahmet Telli, Yaşar Güneş, Z. Betül Yazıcı
Kültür Gündemi: “80. Yıldönümünde Dil Devrimi” – Yusuf Çotuksöken, Betül Çotuksöken
Yazılar:Resim ve Roman (Gürsel Korat) – New York Budur! (Hasan Bülent Kahraman) – Kuzey (Haydar Ergülen – 21. Yüzyıl Öncesinde Kadın Edebiyatçılarımız (Tuncer Uçarol) – Talat Sait Halman’ın Şiirlerinde Divan Şiiri Nazım Biçimleri (Türkan Yeşilyurt) – Okültizm Yükselirken I (Çetin Yiğenoğlu) – İstanbul’un Öyledir Baharı (Adil İzci) – Bir Yeraltı Şarkısı (Hakan Bilge) – Not Defteri (Hüseyin Yurttaş) – Çevirdim Dilim Yandı (Tozan Alkan) – Yeni Şiirler Arasında (Enver Ercan) – Yeni Öyküler Arasında (Hatice Meryem)
Şiir: Tahir Abacı, Arife Kalender, Hüseyin Peker, Abdülkadir Budak, Yavuz Türk, Nurduran Duman, Necdet Dümelli, Serdar Seren, Cevahir Bedel
Öykü: Sezer Ateş Ayvaz, Mavisel Yener, Ceyda Akartuna
Varlık Kitaplığı: “Roman Kurgusu ve Yapısal Çözümleme” / Mehmet Rifat (Osman Kahraman) – “Bir Delinin Ot Defteri” / Küçük İskender – (Deniz Cansever) – Issız / Cenk Gündoğdu (Şeref Bilsel) – Barış Acar ile Söyleşi (Ebru Tönel) – Nilüfer Açıkalın ile Söyleşi (Melike Belkıs Aydın) – Yusuf Çotuksöken ile Söyleşi (Ege G. Burçak) – Şairin Zihin Tarihi / Hilmi Yavuz (Nihan Kaya) – Flanör Düşünce / Derl: Hüseyin Köse (Hasan Aksakal) – Aşık Kemiği / Albertine Sarrazin (Hande Koçak) – Şiir Günlüğü (Gültekin Emre) – Yeni Yayınlar (Reyhan Koçyiğit) – Şimdi Haberler (Gülce Başer)
Varlık bu ay da Anlar/Zamanlar, Günler Geçer, Not Defteri, Çevirdim Dilim Yandı, Şiir Günlüğü köşeleri, Semih Poroy’un çizimleri ve son çıkan kitapların tanıtıldığı Varlık Kitaplığı bölümüyle okurlarıyla buluşuyor.
Göğsünüzden Kalbinizi Sökecek 27 Edip Cansever Şiiri
İkinci Yeni şiir akımının en önemli temsilcilerden birisi olan Edip Cansever'in şiirleri, sözleri bazen tek cümlede, tek satırda sizi olduğunuz yerden alıp mavi bir dünyaya götürebiliyor. Bazen de kalbinizi derin acılara sürüklüyor. O veya bu şekilde okunduğunda insanların duygularına dokunan Edip Cansever şiirlerini derledim. Sizler de yorumlarda başka dizelerle katkıda bulunursanız memnun olurum.
1. Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe
2. Dağınık!
3. Ah
4. İnsan olma meselesi
5. On
6. Varlık meselesi
7. Acı gerçek
8. Unutulmak
9. Yüzümü size çeviriyorum
10. Hiç tüketilmeyen bir otobüs durağı
11. Yabancılaşmak
12. Sevin ki her şey olur
13. Gülmek
14. Mutluluk
15. Küçücük bir yürekle...
16. Mavi
17. İçinden doğru sevdim seni
18. Yalnızlık kimin icadı?
19. Yerçekimli karanfil
20. Çocukluk
21. Papatya falı
22. Her sevda
23. Saate bakmak
24. Acılarla dolu mektup
25. Sensizlik
26. İndirin silahları
27. Acı gerçek
BEN SANA MECBURUM
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
Attila İLHAN
ÜVERCİNKA
Böylece bir kere daha
boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin
dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru
giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen
yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen
yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha
yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Aydınca düşünmeyi iyi
biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin
kadar
Sayın Tanrıya kalırsa
seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca
uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç
görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı
bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil
Senin bir havan var beni
asıl saran o
Onunla daha bir değere
biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için
haklı
Gününü kazanıp kurtardı
diye güzel
Birçok çiçek adları gibi
güzel
En tanınmış kırmızılarla
açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Birlikte mısralar
düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim
kadar kimse
değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek
sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz
bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere
daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün
sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Burda senin cesaretinden
laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde
hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o,
alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların
geliyor
Çiçek Pasajında
akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan
sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil
Cemal SÜREYA
ÖPÜŞ TADINDA
Bir şiir
Tek bir şiir yazmalıyım
Uyağı rüzgâr olan
Yağmura bürünmüş soluğu
Bir gün
Tek bir gün kalmalı
Benden kalacaksa geriye
Bir öpüş tadı dudağımda
Ve bir öpüş tadında
Olmalı o şiir de
Ahmet UYSAL
CIGARAYI ATTIM
DENİZE
Şimdi bir güvercinin
uçuşunu bölüyoruz
Gökyüzünün o meşhur
maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli
kadınlarıyla
Bir akdeniz şehri
çıkabilir içinde
Alıp yaracak olsa
yüreğini
Şimdi bir güvercinin
Şimdi sen tam çağındasın
yanına varılacak
Önünde durulacak tam
elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim
hangi bir
Bir elinde kızlığın
duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir
günışığı
Daha öbür elinde de
kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için
akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinde de boyuna
ekmek kesiyorsun
Biz eskiden de en aşağı
böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu
görürdük
Bir minarenin keyfine
diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk
ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın
sevginin aşkına
Bir cıgara atmışsak
denize
Sabaha kadar yandı durdu
1954
Cemal SÜREYA
(Üvercinka)
SAN
Kırmızı bir kuştur
soluğum
Kumral göklerinde
saçlarının
Seni kucağıma
alıyorum
Tarifsiz uzuyor
bacakların
Kırmızı bir at oluyor
soluğum
Yüzümün yanmasından
anlıyorum
Yoksuluz gecelerimiz çok
kısa
Dörtnala sevişmek
lazım.
Cemal SÜREYA
AKŞAM ERKEN İNER
MAHPUSHANEYE
Akşam erken iner
mahpushaneye.
Ejderha olsan kar
etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek
civan oluşun.
Kar etmez, inceden
içine dolan,
Alıp götüren
hasrete.
Akşam erken iner
mahpushaneye.
İner, yedi kol
demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı
olur bahçe.
Karşıda, duvar
dibinde,
Üç dal gece
sefası,
Üç kök hercai
menekşe...
Aynı korkunç
sevdadadır
Gökte bulut, dalda
kaysı.
Başlar
koymağa hapislik.
Karanlık can
sıkıntısı...
"Kürdün
Gelini"ni söyler maltada biri,
Bense volta'dayım
ranza dibinde
Ve hep olmayacak
şeyler kurarım,
Gülünç, acemi,
çocuksu...
Vurulsam kaybolsam
derim,
Çırılçıplak, bir
kavgada,
Erkekçe olsun
isterim,
Dostluk da,
düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz
halbuki,
Geçer süngüler
namluya.
Başlar gece
devriyesi jandarmaların...
Hırsla çakarım
kibriti,
İlk nefeste
yarılanır cıgaram,
Bir duman alırım,
dolu,
Bir duman, kendimi
öldüresiye,
Biliyorum,
"sen de mi?" diyeceksin,
Ama akşam erken
iniyor mahpushaneye.
Ve dışarda
delikanlı bir bahar,
Seviyorum seni,
Çıldırasıya...
Ahmed ARİF
AŞKTAN NEFES ALAMADIĞIM O
YERDE
Çocukluğumun bahçesiydin
sen
bütün bilinen
mutluluklardan uzakta,
o sarışın akşam
üstlerinde,
ıstırabın eşiğinde...
Nefesim sıkıştığında seni
sevmekten
ömrünü okurdum o acı
neşede,
boşalırdı ağzımdan o
kanlı nefes
sonra çok özlendiği için
acımasızca talan edilen
her baharda dönerdim
oaraya...
O sarışın akşam üstleri
hiç gitmediğim uzaklardan
döndüğüm yer olurdu...
Bilinen bütün
mutluluklardan uzakta
kalırdım orada,
kalırdım çocukluğumun
bahçesinde,
aşktan nefes alamadığım o
yerde...
Cezmi ERSÖZ
BOŞLUĞUNU SOLUDUĞUN HAYAT
Öğrendiğin her şey,
susup arkanı döndüğün,
yenildiğini unutup,
güzelliğini sonuna dek
yaktığın herşey
seni senden kurtarmıyorsa
ne anlamı var hayatının
sana sevgili...
Masumiyetin kimi zulümden
kurtardı, söylesene
Hem bu arzuda onun adı
bile geçmez...
İstikbalin sıradan bir
ayrıntı
bu telaşta
Ne yapsan göğsünde
hayatına yabancı bir zaman
birikiyor...
Borçlu değildin ömrüne
üstelik...
Ama ne yapsan boşluğa
açılan
bir kapı oluyor hayat,
ne yapsan büyüyor o
boşluk...
Ne yapsan suçlu değilsin,
sadece yerçekiminden
muafsın...
O derin ıstırabınsa
seni hayata alışmaktan
koruyor sadece...
Oysa bu bile umurunda
değil...
Geleceğin ellerinde sıcaklığı
üşüyen
bir mum sadece...
Gördüm...
Geleceğin ellerine
yapışan o soğukluk...
Durmadan ömrüne yapışan
bu gerçeği soluyorsun sen...
Durmadan o aşkı
soluyorsun...
Durmadan ciğerlerini
yakan o büyük soğumayı...
Cezmi ERSÖZ
Bu savaş bitti sevgilim.
Yani beni ölmüş bil.
Bir Balat kahvesinde otur
ve kahramanlar büyütmüş memleket hikâyeleri
dinler gibi dinle sessizliğimi.
Beni bil lakin ölmüş bil.
Ben senin hayatında toprak gibi enginim
sadece,
gökyüzü senin ve oğlunun olsun.
İyi tembihle yavrunu;
kahraman değil
önce mutlu olsun.
Burak Dikoğlu - Pahalı
Derin hasretler ülkesi
Malatya’lı bir kızdı çocuktum ilk sevdiğim
sağlık memurunun kızı ilk manim ilk ezberim
koluma jilet bastım yazın göreyim diye
sevdiğimi demek için tükenmez kalemler öptüm
ona şiirler yazıp tükettim her birini
fotoroman okumakla suçladı geçti beni
hiç bilmezdim fotoromanları halbuki
yüreğim gırtlağımda vardım İstanbullara
seneler sonra gördüm bir sıla ziyareti
büyümüş memur olmuş işgal bankalarında
ordu darbe yapsa diye dua edermiş hatta
utandığım cizlavetler geliverdi aklıma
sevdiğime hamdettim döndüm gurbet eline
muhacir bir kız sevdim fakülte kapısında
başında iffetiyle hunharca copladılar
sınavı kaybedince ona dergi çıkardım
Sezen Aksu dinleyip tekbirler getirirdik
beyaz çitlerle çevrili bir ev istermiş meğer
dergim toplatılırken bir memurla evlendi
cebim tam takır çıktım ağır ceza önüne
evlen benimle diyen bir kız kesti yolumu
endamı küstürürdü kaysı ağaçlarını
serdim kırık kalbimi ayakları dibine
Bağdat bombalanırken topladı çantasını
kalbimi geri verdi döndü baba evine
İstanbul’lu bir kız sevdim İstanbul kadar kadim
dağlarımın pınarları kadar berrak ve serin
adımı söyledi mi taşralıya dönerdim
bir konser çıkışında titreyerek bekledim
bomber montlu bir oğlanla geldi 'meraba' dedi
son paramla aldığım çiçekleri gizledim
bir çingene kızından aldığım çiçekleri
küfredip tepeledim İstiklal Caddesi'ne
komünist bir kız sevdim tabanca gibi kızdı
‘vur beline çık dağa’ öyle devrim öyle dik
coplanırken seyreder İslamcı olsa derdim
Faşizm kahrolmadı İzmir'de taradılar
manşet bile olmadı Hürriyet gastesine
sevdim memur oldular sevdim kurşunladılar
nice hınçlar kavradı nasırsız ellerimi
ne varsa ezberledim asi olan, dik duran
isyandan isyana koştum imkansız şarkılara
sevdiğim kızlar kadar sevdim memleketimi
kaşlarımı patlatan copları bile sevdim
aşklarım kavgalarım tüm geç kalmalarım
sulusepken zil zurna yalnızlıklarım
dualarım marşlarım ağır ceza davalarım
çay tütün yoldaşlarım yasaklı kitaplarım
sevdigim kız seni gördüm sevdiğim her kerede
orada gülüşün, şurada sesin, burada işlemeli hicabın
bir ses vardır her Türkiye çocuğunu çağıran
beni siz eklediniz bin yılın çizgisine
ne vatan kurtarabildim ne sizinle vuruldum
Şeytan’ın siyaseti tuz basarken ülkeme
upuzak diyarlarda kaybolmağa uzandım
kalemimi gömerken dünyanın bir ucuna
oturup bunları yazdım not düştüm gurbetime
dilim pelte annem kürt dilim çınar kekeme
Amerikan askerleri resimler çektirirken
bankalar haciz koydu Lozan'dan baki kalan
yüzyıldır can çekişen atımın terkisine
gurbette bir kız sevdim anasından çeroki
sevemedi bir türlü yaban fakirliğimi
ona ev almak için beyazlara çalıştım
pusulalar satın aldım kıbleyi bulmak için
milim milim yüzerken kalbimin derisini
göğsümdeki çınara dokunup secde ettim
veda ettim yerlime sevdirene hamdettim
sılam emanet olsun Yüceler Yücesi’ne
bir kız sevdim vatanım, türkü yaktı göğsüme
yenilgi kadar eski hürriyet kadar güzel
kendi sürgünlerini budayan çınar gibi
yağmacı duaları altında nefes alır
usul usul çağırır bendeki sürgününü
kökleri Kabe’ye dek uzanır sev der bana
kıyamete kadar sev er kişi niyetine
kıyısında durduğum okyanus kadar derin
derin hasretim derin hasretler ülkesine
0 yorum