30 Mayıs 2015 Cumartesi

A Clockwork Orange:Bir Toplum İronisi


droogs with milk
 A Clockwork Orange , “şiddet, suç ve ceza” kavramlarını, bir suçlunun devlet eliyle ıslah edilme biçimi ve bunun neticeleri üzerinden distopik bir gelecek atmosferi çizerek hicveden bir film. Bahsettiği dönem ve tartıştığı meseleler göz önüne alındığında film için, modern toplumun ironisidir denilebilir.
Filmin başından sonuna kadar anlatıcı Alex’tir. Bu yüzden seyirci,  acımasız, alaycı, toplum değerlerini küçümseyen, sıra dışı, saldırgan ve yıkıcı bir portre çizen Alex’in gözünden bakar olaylara.
Antikahramanımız Alex DeLarge ve arkadaşları kurdukları çete ile içlerinden taşan bir şiddet eğilimiyle adeta şehirde terör estirirler. Korova Sütbarı’nda şiddet eğilimlerini perçinleyen süt ve uyuşturucu karışımı içeceklerini içerler, yaşlılara saldırırlar, Alexander adında bir yazarın evine girip onu sakatlarlar ve yazarın karısına tecavüz ederler. Çete içerisinde giderek şiddetlenen liderlik çatışmaları, Alex’in arkadaşları tarafından tuzağa düşürülüp hapse girmesiyle son bulur ve olaylar gelişir.
Hapisteyken şiddetten uzak duran Alex uysal davranarak, dinle ilgilenir ve hapishanedeki rahibin sempatisini kazanır.(Fakat burada İncil’i okurken kendisini İsa ile değil ona işkence eden Roma askerleri ile özdeşleştirir.)
Alex, ülkenin başında bulunan siyasal partinin seçimi kazanmak için kullandığı ” Suçluları, Yeniden Topluma Kazandırma” programı için kobay olarak seçilir. Eğer program başarılı olursa Alex serbest bırakılacaktır. Bakan Alex’i sokakları suçtan nasıl arındırdığını göstermek için kullanarak bundan politik avantaj sağlar. 
alex scream
Program boyunca Alex’e elleri, kolları bağlı, gözleri açık kalacak şekilde iğnelerle tutturulmuş bir biçimde savaş ve Nazi soykırım görüntüleri, Beethoven’ın  9. senfonisi eşliğinde izletirler. Ki Beethoven Alex’in içindeki tek güzel şeyi yansıtan, onun saygı duyduğu ve değer verdiği yegane varlıktır. Nitekim Alex’in hapishane odasında bulunan Beethoven büstü ve çizimleri bakanın da dikkatinden kaçmamış, Ludovico seansında Beethoven’ın müziklerini kullanmıştır. Tüm bunların sonunda Alex, şiddet ve cinselliği uygulamak şöyle dursun düşünemez hale gelir. Alex’in şiddet eylemleri şiddet içerikli bir eylem olan ludovico ile önlenmeye çalışılır. Program başarılı olunca da Alex serbest bırakılır.      
Alex evine döndüğünde ailesinin odasını kiraladığını görür. Ailesi onu istememektedir, sokakta kalmıştır. Daha önce çete arkadaşlarıyla dövdüğü sarhoş dilenci diğer dilencileri başına toplayıp kendisini linç eder.Alex’in yardım çağırısına gelen polisler ise kendisinin çete arkadaşlarıdır. Alex onlardan da dayak yer zira arkadaşları bu defa şiddeti polis olarak üretmektedirler. Arkadaşlarından kurtulmayı başaran Alex’in talihsizlikleri devam eder ve karısına tecavüz ettiği yazarın evinde bulur kendisini. Başlangıçta Alex’i tanıyamayan yazar onu iyi karşılar. Fakat daha sonra Alex’in kim olduğunu anlayan yazar, karısının intikamını Alex’e tepki vermeye koşullandırıldığı Beethoven’ı dinleterek alır. Çektiği acıya tahammül edemeyen Alex kendini pencereden atarak intihar eder.
Bu noktada Alex’i ve içinde yaşadığı toplumu daha iyi analiz edebilmemiz için psikoanalitik bir terime ihtiyacımız var. Psikanalizde suç ve cezanın karşısına getirilebilecek kavram, ressentiment (hınç)tir. İşte ressentiment’in varlık bulabilmesi için Alex’in yaşadığı gibi bir iktidarsızlık durumunun oluşması gerekmektedir. İnsana bir makine gözüyle yaklaşan düzene, kurallara, baskıcı toplumsal kontrole, itaat etmeyen/boyun eğmeyen Alex, kendini açığa çıkarma adına yıkıcılığa başvurur. Yani Alex’in şiddetinin kökeninde var olma problemi yatar. Modern devletin insanı bir hiçe indirgediği böylesi bir ortamda  Alex’in şiddet eylemlerini bir eğlence, haz unsuru olarak algılamak hatalı ve eksik bir bakış açısı olacaktır. Alex ve çete arkadaşlarının ürettikleri Rusça kökenli Nadsat dilinde konuşmaları bile yürürlükteki dilden sıyrılma çabalarının, düzen karşıtı eğilimlerinin bir dışavurumudur.
pin down tramp
Modern toplumlarda, hınç ve intikamın kontrol altına alınması ise cezalandırma yöntemi ile mümkün olmaktadır. Burada dikkati çeken nokta, devletin şiddet kullanmasının meşru oluşudur. Modern devletlerde güç kullanımı, kişisellikten çıkıp devlet tekeline bırakılmıştır. Böylelikle iktidarın, zaten içinde var olan yıkıcılığı, sürekliliğini korumak için kullandığını söylemek mümkündür.
Devlet erki ideal toplum yanılsamasını, tek tip vatandaşlık gibi mekanizmalarla gerçekleştirir. Kişilerin düşünceleriyle hareketlerini kontrol ederek hayatları üzerinde egemenlik kurar ve ideolojisine ters düşenleri, farklı olanı ya da  bir diğer deyişle ötekini, kendi amaçları ve istekleri doğrultusunda asimile eder. Nitekim filmde de sistem, Alex’in seçme hakkını elinden alıp onu bir makineye dönüştürmüştür. Alex’in şiddeti rehabilite edilmiş ve neticede Alex toplumun kabullendiği davranış biçimine uymak zorunda bırakılmıştır. Alex’e yapılan işkence onu evcilleştirir ancak onu daha iyi ya da daha ahlaklı kılmaz.
Filmdeki şiddet/karşı şiddet kavramı ironik boyutta da kendini gösterir ve bunu neredeyse filmin bütününde görmek mümkündür. Bu durum, özellikle yazar Alexander’ın başlangıçta kurbanken Alex’le ikinci karşılaşmalarında suçlu durumuna düştüğü sahnede apaçık meydandadır. 
Öte yandan film boyunca sürekli karşılaştığımız mahşerin dört atlısı ( Alex ve çetesi) göndermesi de kaotikliğin, yıkımın sembolleridir ve devletin şiddetle olan bağını kuvvetlendirici niteliktedir. Dört saldırgan ve kurban motifi, evvela Alex’in ve çete arkadaşlarının yaşlı bir dilenciye saldırdığı sahnede karşımıza çıkar. Ardından hapiste dört polisten dayak yerken Alex kurban konumundadır. Ve son olarak hapisten çıktıktan sonra yazarın evinde, yazar ve yanındaki dört kişi Alex’in yemeğine ilaç katmıştır ve Alex yine kurban konumundadır.
Şiddetle bağlantılı olarak filmde Nazilere de sık sık göndermeler yapılır. Filmin başında Alex ve çetesinin başka çete üyeleriyle dövüştükleri sahnede, diğer çete üyelerinin üzerlerinde Nazi üniformaları vardır. Ludovico tedavisi esnasında Alex’e Nazilerin gösterilerini içeren görüntüler izletilir. Son olarak hapishane yöneticisinin üniforması ve fiziksel görüntüsü akıllara Hitler’i getirir. Bilindiği gibi Naziler devlet şiddet mekanizmasının en belirgin örneği olarak yakın tarihe damgalarını vurdular. Filmde nazi göndermesinin yer alışını bu şekilde açıklamak mümkün.
Filmin sonunda hastane yatağında gördüğümüz Alex, yanına gelen bakanla pazarlık yapar. Ölmek için intihar etmiştir ama yeniden doğmuştur. Bu ikinci Alex’in bildiğimiz Alex’den bir farkı vardır; Alex de artık bakan gibidir, ikiyüzlüdür. Toplumsallaşmış ve düzenin bir kuklası olmuştur. Başta Alex’i kullanarak toplumu suçlulardan arındırdığı gerekçesiyle politik avantaj sağlayan hükümet, filmin sonunda Alex’i sokakları tekrar suça boğmak için kullanır. Çünkü sistemin varlığını sürdürebilmesi buna bağlıdır; şiddet ve suç tamamen yok edilmemelidir ve kontrolü sistemin elinde olmalıdır. Aksi takdirde toplum bu şiddeti sistemin kendisine yöneltir.
Sonuç olarak A Clockwork Orange, modern toplum yapısında suç ve cezanın karşılıklı işlenmesinden hareketle efendi-köle diyalektiğini, otoritenin Alex’i ıslah etme adıyla uyguladığı cezalandırma yönteminin onu ne derece özgürleştirdiğini(!), bireyin özgürlüğünün toplumun diğer üyelerinin köleleştirilmesiyle mümkün olup olmadığını tartışır.
Different Themes
Written by Lovely

Aenean quis feugiat elit. Quisque ultricies sollicitudin ante ut venenatis. Nulla dapibus placerat faucibus. Aenean quis leo non neque ultrices scelerisque. Nullam nec vulputate velit. Etiam fermentum turpis at magna tristique interdum.

0 yorum