30 Mayıs 2015 Cumartesi

Mini gezi rehberi: 24 SAATTE PRAG

Praha, yani Prag “kapı eşiği” anlamına geliyor. Zaten Çekoslovakya’nın başkenti olan bu “ruhlu” şehirde 13 devasa kapı bulunuyor. Geçen ay iki günlüğüne yüksek kuleleri, sivri çatıları ve gotik yapılarıyla bu gölgeli ve çok güzel şehre gitmiştim ya; orada öğrendim. Ne yaptığımı, neler gördüğümü da hiçbir ayrıntıyı unutmamaya çalışarak yazdım. Böylece ortaya 24 saatlik bir mini Prag gezi rehberi çıktı… Umarım yolunuz oralara düşerse, bu notlar işinize yarar…

Kafka’nın çorbası

prag seyahat gulenay borekci egoistokur 2

24 saatte Prag gezi rehberi

08:00 Buz gibi bir güne zinde başlamak için güzel bir kahvaltı

Kış soğuğunda üşenmeyip yataktan vakitlice kalkabildiğinizi varsayıyorum. Otel odalarında kapaklı karton bardaklar mutlaka bulunuyor hatta bazılarında termoslu bardaklar da oluyor. Elinize bir bardak kahve alıp otelden çıkın ve eski şehir merkezinde yürüyerek sabah saatlerinin tadını çıkarın. Fazla değil, yarım saat… Peki sonra? Eh, madem Prag’ın buz gibi soğuğunda dolaşmayı göze aldınız, tereyağlı ekmekler, dilim dilim peynirler ve füme etlerle donatılmış geleneksel bir Çek kahvaltısını da hak ettiniz demektir. Ben öyle yaptım.

prag seyahat gulenay borekci egoistokur 4

10:00 Prag Kalesi ve Aslan Avlusu’nda sakin bir sabah

Prag Kale’sine çıkmanın tam zamanı. Emin olun, şehrin kırmızı çatılı evleri, tarihi binaları, parke taşlı sokakları ve gölgeli meydanları yüksekten baktığınızda daha da şahane görünecek. Bunun için Altın Yol denen hattı kullanabilirsiniz. (Yoksa Gümüş Yol muydu?) Her neyse, Ulusal Müze’den başlayıp Prag Kalesi’ne uzanan bu yolda şehrin en önemli tarihi eserleri teker teker karşınıza çıkacak. Işıltılı vitraylarıyla da göz alan St. Vitus Katedrali ise haşmetiyle sizi büyüleyecek.

Şahsen ben katedralin hemen yakınındaki sade ufak bir yapının önünde epey bir süre oyalandım. Sarıya boyalı bu yapıya Çekler “Aslan Avlusu” diyorlar. Hikayesi enteresan. 16. yüzyılda yaşamış Çek İmparatoru II. Rudolph hayvanları çok seviyormuş; kalenin yakınlarında hayvanlar için ayrı bir yapı bile tahsis etmiş. Bahçesinde egzotik papağanların tünediği meyve ağaçları bulunan yapıda yok, yokmuş; Rus Çarı’nın hediye ettiği leoparlar, Floransa Dükası’nın gönderdiği kaplanlar, orangutanlar, ayılar… Günün birinde Osmanlı Sultanı, II. Rudolph’a bir aslan armağan etmiş. Ve İmparator da adını Muhammed koyduğu bu aslanı çok sevmiş. Fakat hayatta eksiksiz mutluluk diye bir şey o zaman da yokmuş herhalde. İmparatorlar için bile… Astrologu Tycho de Brahe, yıldız haritasında gördüğü uğursuz bir işaret üzerine imparatoru acilen uyarmış. Güya aslanla imparatorun kaderi birmiş ve biri öldüğü gün öteki de ölecekmiş. Gerçekten de öyle olmuş. Aslan Muhammed öldükten bir gün sonra imparator da son nefesini vermiş. Bugün bu mekan 16. yüzyıldan kalma lezzetlerin tadılabildiği bir restorana dönüştürülmüş durumda.

prag seyahat gulenay borekci egoistokur 9

12:00 Öğle yemeğindeki gulaş ve peynir sıkıntısının ardından istikamet, Slavia Kafe

Tarihi yerleri gezip gördükten sonra aşağıya epey üşümüş ineceksiniz. Çeklere özgü bir yemek olan gulaş, soğuk kış günlerinde içinizi ısıtacak tek şey olabilir. Çek ekmeklerinin ve tereyağının leziz ötesi olduğunu söylemiş miyim? Kavanoz içinde marine ederek ikram ettikleri peynirlere gelince; açıkçası giderken birçok arkadaşım ısrarla tadına bakmamı istedi ama doğrusu pek bana göre değildi. Hatta bayağı berbattı.

Yemekten sonra Narodni meydanını çevreleyen küçük kafelerden birinde bir kahve içebilir, bir yandan da etrafı seyredebilirsiniz. Unutmayın, turist olmanın en eğlenceli yanı hiç suçluluk hissetmeden aylaklık etmektir. Zaten size tamamen yabancı bir şehrin ilk kez gittiğiniz bir kafesinde yarım saat geçirdikten sonra, tabii o şehri sevdiyseniz, artık ne gazete okumak istersiniz ne de Twitter’a bağlanmak… Evet, evet, haklısınız, insan burada sonsuza dek kalabilir.

Gazeteci arkadaşlarım Pınar Tarcan’ ve Müjde Yazıcı’yla birlikte biz aylaklık etmek için meşhur Café Slavia’yı seçtik. Ufak ve loş bir yer sanıyorduk ama kapıdan girdiğimizde bir baktık içerisi kocaman bir yer. Geniş mi geniş, aydınlık mı aydınlık. Kekleri, turtalarıysa leziz mi leziz… 110 yıllık bu tarihi mekan sayısız kültür ve sanat insanını ağırlamış. Müdavimleri arasında sürgün yıllarının bir kısmını Prag’da geçiren Nazım Hikmet de varmış. Nazım’ın duvardaki fotoğrafıyla göz göze gelmek güzeldi.

14:00 Gördüğüm bazı müzeler ve göremediklerim 

Tamam, artık müzeleri gezmeye başlayabilirsiniz. Her müze arasında hızlı hızlı yürürken bir bira içmek, kış soğuğunda iyi gelebilir. (Ne çok soğuk lafı ettim! Lakin Çekoslovakya’ya özgü bazı kuralları unutmamakta fayda var. Şöyle ki: Kahvaltı birası sadece ısınmak içindir, gerçek bira sayılmaz. Öğle birası ve müze gezerken içilen ara biralarsa fasulyedendir. Ben fasulye olarak Kozel’i seçtim. Ne de olsa Prag’a gitme sebebim Kozel’le tanışmaktı.)

Ben daha önce başka bir yazıda anlattığım gibi sadece Kafka Müzesi’ni görmekle yetindim. Gastronomi, oyuncak ve çizgi roman müzelerini görmeyi de istedim ama vaktim yoktu. Müjde ve Pınar bir ara İşkence Müzesi’ne girdiler ama ben daha önce başka başka Avrupa şehirlerinde iki ayrı işkence müzesi görmüştüm ve bir üçüncüsüne katlanamayabilirdim. Seks Alet Edevatı Müzesi de ilginç olabilirdi ama, ı-ıh… Prag’ı gezmek için sadece iki gününüz varsa seks bekleyebilir. Ben kuleleri, köprüleri, meydanları görmeyi terih ettim.

prag seyahat gulenay borekci egoistokur 7

15:30 Köprünün üstünde Paşa’yla buluşma

Prag’a gidip IV. Charles Köprüsü’nden geçmemek olmaz. Buraya Karel Köprüsü de diyorlar. Geniş ve sakin Vltava Nehri’nin üzerine inşa edilmiş sayısız köprüden biri aslında ve belki de en güzeli. Üzerinde sağlı sollu 30 küsur heykel var. Bazılarına dokunanın dilekleri gerçekleşiyormuş, onlar ellene ellene daha parlak, daha ışıltılı hale gelmişler. Fırsatı kaçırır mıyım, ışıltılı olanlara teker teker dokunup dileklerimi diledim. Işıltılıların en ünlüsü, Aziz John of Nepomuk Heykeli’ydi. Onun iki yanındaki minik kabartmalara dokunan, yaşadı! Köprünün Kafka Müzesi tarafında bir Osmanlı askeri yani yeniçeri heykeli de vardı. Ona “Paşa” adını taktım. Pala bıyıkları, koca göbeği, belinde kılıcıyla ve öfkeli mi, sarkastik mi, bıkkın mı, yoksa hepsinin tuhaf bir karışımı mı olduğunu çözemediğim yüz ifadesiyle çok matrak görünüyordu. Hikayesini de anlattılar ama açıkçası aklım başka yerdeydi galiba, hatırlayamıyorum.

prag seyahat gulenay borekci egoistokur 6

16:30 Ökseotu, “AB Baklavası” ve minik kuzu

İstanbul’a dönerken sevdiklerinize birkaç hediye alacaksınız elbette. IV. Charles Köprüsü civarındaki hediyelik eşya dükkanlarına bakabilirsiniz. Burada kuklacılar, camcılar ve bir sürü “şeyciler” var. Anneme ve arkadaşlarıma çok güzel goblen çantalar ve kedili emaye mug’lar aldım. Kitapçılara bakmak da iyi fikir sayılabilir, zaten Prag’da envai çeşit kitapçı bulunuyor.

Gerçi oradan ayrılınca karşıma çıkan Noel pazarında çok daha eşsiz seçenekler buldum. Pazar yerine ökseotu demetlerinin altından geçerek girmek de bana iyi geldi. Ne satıldığını merak ediyorsanız, “yok yoktu” diyebilirim. Yiyecek içecekler, ev yapımı güzellik ve bakım ürünleri, pastalar, kekler, şekerlemeler, görünüşü kokoreçe benzeyen Çek şekerlemeleri, mumlar, kavanoz kavanoz ballar, el yapımı sabunlar, danteller, bez bebekler, ottan ayılar, tığ işi şallar, bereler, eldivenler, dekoratif nesneler; gerçekten her şey ama her şey vardı. Dünya güzeli bir kuzuyla annesi ise Prag sokaklarında rastladığım en şeker arkadaşlarım oldu. (Şaka değil gerçek!)

Pazar yerinde öğrendiğim şeylerden biri de şu oldu: Çok sevdiğim apfelstrudel tatlısı ilk kez 17. yüzyılda Avusturya’da üretilmiş. Daha doğrusu, Prag’da tanıştığım Ludmilla Hanım’a bakılırsa, Avusturyalılar Viyana kapılarına dayanan Osmanlıların, içine et koyarak pişirdikleri ince sac ekmeklerine farklı bir yorum katmışlar. Et yerine elma, tuz yerine şeker…

Gerçi şehrin kuytu sahaf dükkanlarından birinde bulduğum illüstrasyonlu Prag rehberinde, hikaye bambaşka bir şekilde anlatılıyordu. Apfelstrudel’in ilham kaynağı baklavaymış. Bu sade tatlı o yıllarda birbiriyle etkileşim halinde olan her memleketten azıcık bir şey almış ve böylece ortaya Osmanlı, Moravya, İsviçre, Fransa, Hollanda, İtalya, Almanya, Bohemya, Macaristan, Polonya ve Yahudi mutfaklarının bir karışımı olan şahane bir dünya lezzeti çıkmış. Bir bakıma “Avrupa Birliği Baklavası”…

prag seyahat gulenay borekci egoistokur

18:00 Huzurlarınızda astrolojik saat!

Akşama doğru ünlü saat kulesini hatırladım. Eski şehir merkezindeki Staromestske Namesti meydanındaydım zaten ve kule çok çok yakınımdaydı. Hem de bir zamanlar Kafka’nın yaşadığı ve üzeri harikulade figürlerle bezenmiş o güzel minik evin hemen ilerisinde… (II. Rudolph’un her türlü önemli kararını astrologuna danıştığını yazının başında anlatmıştım. Şehirde 600 yıllık bir astrolojik saat kulesi de bulunduğuna göre Çeklerin astroloji denen bu gizemli sanata fazlasıyla düşkün olduğunu varsayabiliriz.)

1420’de inşa edilen bu kulenin üst tarafında miniminnacık iki pencere var ve saat başlarında Hz. İsa’nın 12 havarisi şehri selamlıyor. Aslında çok da muazzam bir seyirlik sayılmazdı. Önce bir horoz kafasını uzatıp kısacık öttü, sonra çevresindeki sekiz heykel gösteriye başladı. Anlaşılan iskelet ölümü, elinde ayna tutan kişi ise kibiri temsil ediyordu. Altın kesesi taşıyan cimrinin teki, şalvar, kaftan ve sarık giymiş olansa Türk’tü. (Osmanlı kıyafetleri giymiş şahsiyet meğer haz düşkünlüğünü ve şehveti temsil ediyormuş. Eh, daha kötüsü de olabilirdi, değil mi?)

prag seyahat gulenay borekci egoistokur 8

19:00 Yemesem olmaz mı?

Her şeye rağmen saat kulesini ne kadar sevdiğimi anlatamam. Benim için Kafka Müzesi ve II. Charles Köprüsü’yle birlikte şehrin en heyecan verici yeriydi. O yüzden şöyle güzel bir birayı hak ettiğimi düşündüm. Ama sonra kendi kendime “Bi’ dakka” dedim. Hâlâ Noel pazarı gezisinde olduğuma göre, tezgahlarda ikram edilen sıcak şarap ya da becherovka’yı tercih edebilirdim. Bu arada da akşam yemeği vakti gelep çatardı. Öyle de oldu zaten. Fakat açıkçası Çeklerin aşırı yağlı etleri ve peynirlerini ben pek sevemediğim için yemek kısa sürdü. Ve anlatmıştım, imdadıma Kafka’nın çorbası yetişti.

Hemen ardından sokak arasında gizlenmiş küçük barları dolaşmaya başlayabiliriz. Kendi adıma ben hem ucuz hem de çok kaliteli kokteyl ve biralar sunan bu mekanların her birini çok sevdim. Ernest Hemingway’in  romanlarının ilk baskılarının ve bir sürü fotoğrafının bulunduğu Pub Hemingway mesela sıcak ve samimi atmosferiyle harikuladeydi.

prag seyahat gulenay borekci egoistokur 5

23:00 Gölgeler uzarken…

Daracık bir sokak arası. Ayışığında parlayan parke taşlar. Köşe başlarındaki eski moda sokak lambaları. Ağaçların üzerinde uyuklayan kuşlar hatta tombul martılar. Eski yapıların gölgeleri uzadıkça uzuyor, atmosfer gizemli bir hal alıyor. Prag’ın güzelliğine bir kez daha vurulurken bu şehirden niçin bu kadar çok sayıda büyük edebiyatçının çıktığını anlıyorsunuz.

Prag denince akla ilk gelen şeylerden birinin Absinth olduğunu söylemiş miydim? Lakin ben içmeye cesaret edemedim. Yanlış anlaşılmasın, renginden dolayı. Yoksa zamane Absinth’lerinin eskisi gibi sert ve öldürücü olmadığını biliyorum fakat bayağı çevreci eğilimlerim olmasına ragmen rengi yeşil olan hiçbir -alkollü- içeceği sevemiyorum. Hepsi bana nane likörünü hatırlatıyorlar…

Barların kapanma saati çoktan geçti ama sanki kimse eve, otele dönmek istemiyor. Ama bu şekirde mekan sıkıntısı çekilmiyor. Bulunduğunuz bar kapanıyorsa bile iki adım ötede sabaha kadar açık başka bir yer bulabilirsiniz.

Ama biliyor musunuz, ilk kez gidilen bir şehirde uyuyakalmak da güzel.


Tagged
Different Themes
Written by Lovely

Aenean quis feugiat elit. Quisque ultricies sollicitudin ante ut venenatis. Nulla dapibus placerat faucibus. Aenean quis leo non neque ultrices scelerisque. Nullam nec vulputate velit. Etiam fermentum turpis at magna tristique interdum.

0 yorum