Başbakan Ahmet Davutoğlu 30 Nisan'da vatandaşları Taksim Meydanı'na, '77'de katledilenleri anmaya, karanfillerbırakmaya davet etti. Başta DİSK olmak üzere sendika ve meslek örgütleri bu daveti ciddiye alarak 1 Mayıs'ta toplanma alanını Beşiktaş olarak belirledi ve buradan Dolmbahçe'ye oradan da sembolik bir heyetle Kazancı Yokuşu'na yürüyerek meydana sembolik bir çıkış yapmayı hedefledi. Her 1 Mayıs'ta olduğu gibi kızıl karanfillerden 1 Mayıs çelengi tanzim edildi, Beşiktaş Meydanı'na getirildi.
Sabahın erken saatlerinde başlayan toplanma, ilginçtir polis tarafından öğlen 2 sularına kadar dağıtılmadı. Gün boyunca polisle sendika ve meslek örgütleri temsilcileri ve valilik, kamu otoritesinin ve sokağın yeni sahibi, arasında pazarlıklar sürdü. Derken bir anda gaz bombası, kapsül tabancası ve tazyikli suyla müdahale başladı.
Polis panzerinin kitleden önceki hedefi, kızıl karanfillerden mürekkep 1 Mayıs çelengiydi. Kortejin en önünde, birkaç işçi tarafından taşınan çelenk TOMA'nın tazyikli suyuna mukavemet edemeyecek strafordan ve gerçek kızıl karanfillerden oluşmaktaydı. 10 Bar basınçla dakikada 2400 litre su fışkırtan TOMA'nın tabancasına karşı kızıl karanfillerin narin taç yaprakları nasıl dayanabilirdi ?
Aklımı kurcalayan soru şu; siyasal iktidarın politikaları gündelik hayatımızı giderek daha sofistike şekillerde tanzim ve tebdil ederken, somut ve maddi olana yönelirken, siyasetin telaffuz ve icraı neden giderek soyut ve muhayyele olana zapt oluyor. Beyazından mavisine işçilerin çalışma koşulları, emeklerinin karşılıkları, canlarının kıymeti 1886 somutluğundayken mesela neden "en gerçek işçi" imajını tartışmaya açıyor, hükümetin kanaat teknisyenleri? Beşiktaş'ta toplanan kortejin en önünde taşeronlaşma, iş güvenliği, asgari ücret gibi çeşitli emekçi taleplerini içeren pankartlar da varken, TOMA'nın hedefi neden en öndeki anma çelengi, dirilere değil de ölülere ihtiramda bulunan bir nesne? TOMA makinistine diri ve dik karşısında duran işçileri, emek örgütlerinin temsilcilerini değil de ölülerimize, yitirdiklerimize bir hürmet nişanesi olan sembolik bir nesneyi hedeflemesini telkin eden siyasi ve polisiye akıl ne menem birşeydir?
Parçalanan çelengin kasnağını çevik kuvvet müfrezesinin yolundan kaldıran polis aslında sembolik olanı da tutup bir yana fırlatıyor. Askeri ve teknik gücün önünü açıyor, aygıtları işler biçimde devreye sokuyor. Peki su, gaz ve kapsül tabancasının hedefindekiler, yani emekçiler, gençler, kadınlar, ezilenler ne yapıyorlar? Soyuttan somuta, somuttan soyuta hızla şekil değiştirebilen bu siyasal taktik karşısından nasıl konumlar alabiliyor, tavır ve tutumlar geliştirebiliyorlar?
İmre Azem 1 Mayıs'ta Beşiktaş'ta yaşananları Diken için görüntüledi from DikenComTr on Vimeo.
Çevik kuvvet polislerinin postalları altında ezilen kızıl karanfillerin taç yaprakları, gazlı suya, kapsül parçacıklarına, çelenkin kasnağındaki straforun tanelerine karışırken zihnime işte bu sorular hücum ediyor. Siyasal iktidar gündelik, maddi ve materyal hayatımızı binbir farklı teknolojiyle şekillendirir ve yönetirken, siyasal söylemdeki sembol patlaması, politik mücadelenin kültürel kampların bagajlarıyla sürdürülmesi, boşgösterenlerin televizyon ekranı, basılı ve sosyal medya yüzeylerinden tıpkı TOMA'nın su tabancasından fışkırır gibi ezilenlerin üzerine boca edilmesi, farklı tabakalardan istihdam edilen kanaat teknisyenleri ordusunun maddi ve gündelik hakikatlere değmeden biteviye meta anlatılar üzerinde kelamları...
Beşiktaş meydanındaki gaz bulut ağır ağır dağılır, 1 Mayıs'ta sokağa, Taksim'e çıkmakta ısrar edenler Barbaros Bulvarı'na doğru hızlı hızlı koşarlarken acaba yaşadığımız hakikatlerin üzerine çöken bu gaz bulutunu da dağıtabilecek miyizi düşünüyorum. Hakikati inkarda ısrar edenler, Hakk'ı söyleyen Musa'nın kelamına karşı iplerini yere atıp yılan oynatan Firavun'un göz bağcılar yüzlerine çarpacağımız hakikatle dağılacaklar mı? Ölülerimizi sulh ve selametle anabilecek miyiz? Düşüp yittikleri asfalt yokuşa karanfillerimizi bırakırken, Fatihalarımızı okuyabilecek miyiz ruhlarına? Sorular biriktikçe birikiyor. Gözümün önünden gitmeyense parçalanıp asfalta düşen karanfiller. Belki oradan karışacaklar toprağa, bir yerlerde kök salacaklar, belki de şehrin artıklarına karışıp yitecekler. Kim bilir?
Sabahın erken saatlerinde başlayan toplanma, ilginçtir polis tarafından öğlen 2 sularına kadar dağıtılmadı. Gün boyunca polisle sendika ve meslek örgütleri temsilcileri ve valilik, kamu otoritesinin ve sokağın yeni sahibi, arasında pazarlıklar sürdü. Derken bir anda gaz bombası, kapsül tabancası ve tazyikli suyla müdahale başladı.
Polis panzerinin kitleden önceki hedefi, kızıl karanfillerden mürekkep 1 Mayıs çelengiydi. Kortejin en önünde, birkaç işçi tarafından taşınan çelenk TOMA'nın tazyikli suyuna mukavemet edemeyecek strafordan ve gerçek kızıl karanfillerden oluşmaktaydı. 10 Bar basınçla dakikada 2400 litre su fışkırtan TOMA'nın tabancasına karşı kızıl karanfillerin narin taç yaprakları nasıl dayanabilirdi ?
Aklımı kurcalayan soru şu; siyasal iktidarın politikaları gündelik hayatımızı giderek daha sofistike şekillerde tanzim ve tebdil ederken, somut ve maddi olana yönelirken, siyasetin telaffuz ve icraı neden giderek soyut ve muhayyele olana zapt oluyor. Beyazından mavisine işçilerin çalışma koşulları, emeklerinin karşılıkları, canlarının kıymeti 1886 somutluğundayken mesela neden "en gerçek işçi" imajını tartışmaya açıyor, hükümetin kanaat teknisyenleri? Beşiktaş'ta toplanan kortejin en önünde taşeronlaşma, iş güvenliği, asgari ücret gibi çeşitli emekçi taleplerini içeren pankartlar da varken, TOMA'nın hedefi neden en öndeki anma çelengi, dirilere değil de ölülere ihtiramda bulunan bir nesne? TOMA makinistine diri ve dik karşısında duran işçileri, emek örgütlerinin temsilcilerini değil de ölülerimize, yitirdiklerimize bir hürmet nişanesi olan sembolik bir nesneyi hedeflemesini telkin eden siyasi ve polisiye akıl ne menem birşeydir?
Parçalanan çelengin kasnağını çevik kuvvet müfrezesinin yolundan kaldıran polis aslında sembolik olanı da tutup bir yana fırlatıyor. Askeri ve teknik gücün önünü açıyor, aygıtları işler biçimde devreye sokuyor. Peki su, gaz ve kapsül tabancasının hedefindekiler, yani emekçiler, gençler, kadınlar, ezilenler ne yapıyorlar? Soyuttan somuta, somuttan soyuta hızla şekil değiştirebilen bu siyasal taktik karşısından nasıl konumlar alabiliyor, tavır ve tutumlar geliştirebiliyorlar?
İmre Azem 1 Mayıs'ta Beşiktaş'ta yaşananları Diken için görüntüledi from DikenComTr on Vimeo.
Çevik kuvvet polislerinin postalları altında ezilen kızıl karanfillerin taç yaprakları, gazlı suya, kapsül parçacıklarına, çelenkin kasnağındaki straforun tanelerine karışırken zihnime işte bu sorular hücum ediyor. Siyasal iktidar gündelik, maddi ve materyal hayatımızı binbir farklı teknolojiyle şekillendirir ve yönetirken, siyasal söylemdeki sembol patlaması, politik mücadelenin kültürel kampların bagajlarıyla sürdürülmesi, boşgösterenlerin televizyon ekranı, basılı ve sosyal medya yüzeylerinden tıpkı TOMA'nın su tabancasından fışkırır gibi ezilenlerin üzerine boca edilmesi, farklı tabakalardan istihdam edilen kanaat teknisyenleri ordusunun maddi ve gündelik hakikatlere değmeden biteviye meta anlatılar üzerinde kelamları...
Beşiktaş meydanındaki gaz bulut ağır ağır dağılır, 1 Mayıs'ta sokağa, Taksim'e çıkmakta ısrar edenler Barbaros Bulvarı'na doğru hızlı hızlı koşarlarken acaba yaşadığımız hakikatlerin üzerine çöken bu gaz bulutunu da dağıtabilecek miyizi düşünüyorum. Hakikati inkarda ısrar edenler, Hakk'ı söyleyen Musa'nın kelamına karşı iplerini yere atıp yılan oynatan Firavun'un göz bağcılar yüzlerine çarpacağımız hakikatle dağılacaklar mı? Ölülerimizi sulh ve selametle anabilecek miyiz? Düşüp yittikleri asfalt yokuşa karanfillerimizi bırakırken, Fatihalarımızı okuyabilecek miyiz ruhlarına? Sorular biriktikçe birikiyor. Gözümün önünden gitmeyense parçalanıp asfalta düşen karanfiller. Belki oradan karışacaklar toprağa, bir yerlerde kök salacaklar, belki de şehrin artıklarına karışıp yitecekler. Kim bilir?
0 yorum